Trisha Sylvian.

Konu: Trisha Sylvian. Perş. Mayıs 20, 2010 10:15 pm

Güneş bütün yakıcılığıyla gökyüzünde büyük bir ateş topu gibi parıldıyordu.Küçük çocuklar etrafta koşuşturuyor,yazın gelmesinin sevincini yaşıyorlardı.Bense şenzonga uzanmış bronzlaşmanın tadını çıkarıyordum.Her ne kadar fil dişi ten rengimin hiçbir zaman değişmeyeceğini bilsemde.Güneşin sıcaklığını tenimde hissederken gözlerimi kapatmış hayallere dalmıştım.Küçük bie sahil kasabasında şirin bir ev buluyordum hayalimde.Bir köpeğim ve rengarenk çiçeklerim vardı.Yalnız ama mutluydum.Sonra orda hayatımın aşkıyla tanışıyordum.Hiç olamayacak aşkıyla...Çok mu şey istiyordum sanki?Burda tüm ailemin koruması altındaydım sanki.Hiçbişey yapamıyor,sadece kafana kısılmış bi kedi gibi tüm bu olanların bitmesini bekliyordum.Neden böyle olduğunu bende anlamıyordum aslında.Sadece bekle ve olacakları gör...Doğduğumdan beri burdaydım.Tüm ailemde burda doğmuş ve büyümüştü.Hatta büyük babamın babası bile.Varlıklı bir aileden gelmiştim.Ama bu yetmiyordu.Bana gerçek mutluluğu vermiyordu.Hayatımda en çok istediğim şey buydu işte.Mutluluk...
Düşüncelerimi güneşimi kapatan bir gölge böldü.Doğruldum ve gözlerimi kısarak baktım yabancıya.Sıcak,koyu yeşil gözleriyle bana bakıyordu.Altın sarısı kıvırcık saçları ve bronz bir teni olan yapılı vicutlu bir gençti bu.Oldukça yakışıklıydı.Tepemde dikilmiş bir şey dememi bekliyordu sanki.En sonunda konuştu. "Iıı şey...Merhaba.Saatiniz var mı onu soracaktım?" dedi yarım bir ağızla gülümseyerek.Boş boş ona baktım ve sonra gözlerim bileğindeki dijital saate kaydı.Ona kolunda saat olduğunu söyleyecektim ama bu kabalık olurdu.Neden onu kaçırmak isteyeyim ki?Üstelik yanıma gelmişse.Aslında bu şaşılacak bir şey değildir.Güzelimdir.Koyu kızıl,alev renginde omuzlarıma dökülen dalgalı saçlarım ve buz mavisi,iri gözlerim vardır.Vicudum zarif ama kıvrımlı hatlara sahiptir.Her zaman ince ve uzun olmuşumdur.Yani kısacası oğlanların istediği niteliklere sahibim denebilir.Tepemde sırıtan oğlana döndüm. "Tabii..." dedim ve cep telefonuma baktım. "Saat 14:36." dedim gülümseyerek. "Teşekkürler.Ben Jace" dedi. "Trisha." dedim kısaca.Çocuk ama bir şey dememi bekler gibi baktı bana. "Hey...Buralarda mı oturuyorsun Trisha?" dedi geveleyerek. "Evet.Sen?" dedim ilgili bir tavır takınarak.Onunla tanışmak kafamı dağıtabilirdi.Şey, en azıdan bir süreliğine. "Evet yeni taşındım.Bir şey sorabilir miyim?Bu akşam sahilde bir parti var.Belki bana etrafı gezdirmek istersin..." dedi utangaçça.Gülümseyerek "Tabii.Saat kaçta?" diye sordum bende. "20.00'da burda buluşalım." dedi çocuk.Kafamı sallayarak tekrar şenzonga uzandım.İşte eğlencenin tam zamanıydı.

***

Güneş hüzünle batıyordu.Güneş gözlüklerimi çantama atıp ayağa kalktım ve üzerimdeki kumları silkeledim.Jace'den randevu kopardıktan sonra epey bir güneş altında kalmış ama yinede mükkemmel bronzluğa ulaşamamıştım.Tenim hala pürüzsüz ve beyazdı.Ayaklarımı sürüye sürüye eve yollandım.Sessiz adımlarla merdiveni çıkarken büyük çelik kapı açıldı birden sinirle bana bakan babamı gördüm.Lanet olsun,diye geçirdim içimden.Bir şey demeden kapının önüne geldim.Babam dırdıra başlamıştı. "Nerdesin sen?Ya başına birşey gelseydi?Buraların ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyor musun?" dedi ilgili baba tavırlarında.Ailemi anlamıyordum.Herkes bana karşı fazla tedbrliydi ve bu benim canımı sıkıyordu.Neden normal insanların ailelerine sahip olamıyordum? "Özür dilerim baba..." dedim mırıldanarak.Sonra içeri girdim ve banyoya girerek uzun süre sıcak suyun altında kaldım.En sonunda geç kalacağım telaşıyla banyodan çıktım ve ne giyeceğimi düşünmeye başladım.Beyaz,üzerinde kırmızı,sarı,yeşil çiçek desenleri olan elbisemi giyecektim.Sade ama şık.Hazırlanırken kapı tıklatıldı ve babam içeri girdi. "Bir yere mi gidiyorsun?" diye sordu sesindeki merakı gizlemeye çalışarak. "Evet baba.Bu gün sahilde bir parti var ve..." dedim ama cümlem yarıda kaldı.Gözlerimi yere diktim. "Sen bilirsin." dedi beni şaşırtarak.Devam etti. "Ama önce büyükbabanın seninle birşey konuşması gerek." dedi.Kafamı sallayarak odadan çıktım.Büyükbabamın ne diyeceğini merak etmiyordum aslında.Yine saçmalayacak ve ilahi bir edebilik içinde birşeyler söyleyecekti.En azından partiye gidebilirdim.Büyükbabamın kapısını tıklattım ve içeri girdim.Bir rahip odası gibi düz ve sadeydi içerisi.Tütsü ve bitki çayı kokuyordu.Büyükbabam yerde bağdaş kurmuş oturuyordu. "Yanıma gel Flameia"dedi sessizce.Bana hep bu şekilde seslenirdi.Ona anlamını sorduğumda 'Alevin Kızı' olduğunu söylemişti.Bense sessiz kalmıştım.
Sessiz adımlarla yanına gittim ve bağdaş kurarak oturdum.Büyükbabamın gözleri önündeki şöminede yanan ateşe odaklanmıştı.Konuşmaya başladı. "Sana birşey anlatmam lazım Flameia.Aslında bunu sana yıllar önce açıklamak isterdim ama çok küçüktün.Artık vakti geldi." dedi manalı bir bakışla.Kulağım ondayken gözüm saate takıldı.Tanrım geç kalmak üzereydim!Ayağa fırladım.Büyükbabam şaşırmış bir şekilde bana baktı. "Büyükbaba,şu an bir partiye yetişmem lazım gelince konuşuruz!" dedim telaşla ve ne dediğini duymadan koşturarak evden çıktım.Neyseki sahil evimize yakındı.Ateşin etrafında dans edip müziğe bağırarak eşlik eden gençleri görebiliyordum.Kumda koşarak o tarafa gittim ve etrafıma bakındım nefes nefese.Belkide çocuk beni beklemekten sıkılıp gitmişti.Yerinde kim olsa öyle yapardı.Arkamdan omzuma doğru bir el uzandığını hissettim ve arkamı döndüm.Jace tam karşımda duruyordu. "Hey gelmişsin." dedi neşeyle. "Geleceğimi söylememiş miydim?" dedim gülümseyerek.Bar sandalyelerine oturduk ve konuşmaya başladık.Normal şeylerden bahsediyorduk.Okuldan,aileden,arkadaşlardan...Ona sevgilisini sorduğumda olmadığını söyleyip kızardı. "Biraz yürümek ister misin?" diye sordu birden. "Olur." dedim gülümseyerek.Kumda yan yana yürüyorduk.Parti alanından uzaklaşmıştık.Biraz daha yürüdükten sonra kuma oturdum.O da yanıma oturdu.Bir süre dalgaların kıyıya vuruşunu izledim konuşmadan. "Çok güzel..." diye mırıldandım.Jace dikkatle beni süzdü. "Senin kadar değil." dedi sanki hipnotize olmuşcasına.Yüzümü ona döndüm ve yaklaştım.Dudaklarımız birbirine değdiği anda tenime elektrik çarpmış gibi oldu.Onun yanına yattım ve bana rahatça uzanmasına izin verdim.Şu an tam üzerimdeydi.Kalp atışlarını ve kan akışının hızlandığını hissediyordum.Dudaklarım istemsizce boynuna kaydı.Ne yapıyordum ben? Birden çok fazla acıkmış hissettim kendimi.Öyle bir açlık değil sanki...

Boğazım yanıyormuş gibi hissediyordum.
Köpek dişlerimin uzadığını ve Jace'in yumuşak tenine saplandığını hatırlıyorum.Gerisi sadece sıcak ve lezzetli sıvının boğazımdan aşağı geçmesinin verdiği mutluluk hissiydi.Onun ruhunu emdiğimi hissediyordum ama buna karşı koymadım.Düşüncelerim geçmişe kaydı. "Vampirleri bilir misin?" demişti büyükbabam.Ona bilmediğimi ve neden bana bunu sorduğunu söylediğimde "Bir gün anlayacaksın." demişti.İşte şimdi anlamıştım sanırım.Ben kan içen.vahşi bir vampirdim ve hep böyle kalacaktım.Çocuğun cesetini bir çöp gibi kenara fırlatarak ayağa kalktım ve nedenini bilmediğim bir şekilde gülümsedim.Dudaklarımdan akan kanı silerken artık mutlu olabileceğim vardı aklımda sadece.

*Bu Rp'i üç sitede daha kullanmıştım.

Konu: Geri: Trisha Sylvian. C.tesi Mayıs 22, 2010 6:29 pm

75*
Konu güzeldi ..
ama paraframta sıkıntı vardı..
uzunluk fena sayılmaz .. betimlemer biraz eksik ..
ama yinede güzeldii..
ne olmak istediğini belirt..