Sophia'nin bu akşam ev arkadaşları dışarıdaydı, o da tek başıma korku filmi izleyip mısır patlattı. Korku filmlerinden şimdiye kadar hiç etkilenmemişti ama bugün ilk olarak korktu diyebiliriz. Nedeni bilinmez ama gece uyuyamadı ve yaz ortasında yatağında yorganın altında tir tir titriyordu.Erkek arkadaşı Kevin'i rahatsız etmek istememişti aslında. Ama bu halinden korku filminden bin kat daha fazla korktuğu için onu aradı. Sophia ona sonsuz bir sevgi ile bağlı idi ve Kevin onun için herzaman endişelenmişti. Onun Sophia için endişelenmesi onu hep sinir etmiştir. Aynı zamanda da çok hoşuna gitmiştir.Bu konuda hiçbir zaman net bir kararı olmadı.Daha ilk çalışında hemen telefon açıldı.Kuşkulu ve aynı zamanda uykulu bir ses konuştu:
-Alo, Sophia! İyi misin?
-Sayılır. Gelebilir misin?
-Tamam, hemen geliyorum. Ben gelene kadar kendine iyi bak.
-Tamam, bakarım. Seni seviyorum.
-Bende.
Kevin bu sözünün ardından telefonu kapadı ve Sophia'nın tahmin ettiği üzere hazırlanmaya koyuldu. O ise hala yatakta titriyordu. Gecenin etrafı saran karanlığı ise tüylerini diken diken etmişti. Göz pınarlarını dolduran yaşlar gözlerini kırpıştırmasa yanağından süzülecekti. Ama dayanmak zorundaydı, en azından Kevin gelene kadar ve sonra koca bir boşlukta buldu kendini. Dayanamamıştı. Neyseki Kevin'de evin yedek bir anahtarı vardı. İyiki bu anahtarı ona vermişti. Bayıldığı anda ise hayalindeki tek şey bir karanlıktı. Koca bir karanlık... Sophia o karanlıkta boğulacakken birden küçük bir ışık beliriverdi gözünde. Sonra soğuk iki çift el hissetti omuzlarında ve o zaman anladı ki o küçük ışık odanın yanan lambasınndan gelmişti. Aralanan gözlerini iyice açmaya çalıştı ama biraz sadece biraz açabilmişti. Kevin'in o yosun yeşili gözleri onun deniz mavisi gözlerimle buluştu. Kevin çok yakışıklıydı, aynı zamanda çok tatlıydı. Oldukça kaslı kolları ve bir futbolcuya ait olan vücudu onun hemen futbol oynadığını anlatıyordu. Yüzü ise bambaşkaydı, elmacık kemikleri oldukça belirgindi. Ama tüm bunlar inanılmayacak şekilde uyumlu biçimdeydi. Aslında ikisi birbirlerini öylesine tamamlıyorlardı ki yanyana geldiğimiklerinde bir elmanın iki yarısı gibi oluyordular. Tencere kapak misali. Sophia'nın sarı saçlarıyla onun kahverengi saçları öylesine uyumluydu ki aynı gökyüzündeki ay ve yıldızlar gibi. O bir kez daha Kevin'in ne kadar yakışıklı olduğunu düşünürken onun sesi kalbinin yerinden çıkmasına sebep oluyordu:
-Sophia, iyi misin?
Bu sorunun gereksiz olduğunu ikiside biliyordu ama Sophia sadece öksürmekle yetindi. Kevin' de onun konuşabilecek hale gelmesi için zaman tanıdı. Kendini iyi hissetmeye başladığı zaman:
-Geldiğin için teşekkür ederim.
-So, saçmalama tabiki de gelecektim. Peki sen iyi hissediyor musun?
-Evet, daha iyiyim.
-İyi içimi rahatlattın.
-Benim için bu kadar endişelenmene gerek yok.
-Sen benim için bu kadar endişelenmez miydin?
-Tabiki de endişelenirdim ama...
-Aması yok anlıyorsun değil mi?
-Evet.
-Aslında seni yormasam iyi olur, biraz dinlenmelisin.
O bunları söylerken o yosun yeşili gözleri o kadar sıcaktı ki hayır demeye karar verdi So. Tam ağzını hayır demek için açacaktı ki yorgunluğu ağır bastı ve göz kapakları ağırlaştı. Gözleri kapalı halde onun So'yu yatağına yatırırken alnına bir öpücük kondurduğunu hissetmişti. Sonra kendini derin ve soluksuz bir uykuda buldu.
Kalktığında Kevin'de yanıbaşında uyuya kalmıştı. Kendin sanki dün gece yaşanmamış gibi hissediyordu, gayet iyiydi. Kalktı ve yüzün yıkadı. Yiyecek bir eyler hazırladı ve Kevin'in olduğu odaya gitti. Hala uyuyordu. O da yere oturup uyanana kadar onu izledi. Sophia Kevin'in ona ait olmasına olanak veremezken o onundu, sadece onun. O ne kadar şanslı olduğunu düşünürken Kevin'in göz kapakları hafifçe aralandı ve So'yu görünce yüzüne uykulu bir gülümseme yansıdı. O da ona bu haliyle en güzel sayılabilecek şekilde gülümsedi ve:
-Günaydın.
-Günaydın.
-Dün akşam ne kadar kötü olsam da sana sahip olduğum için şanslıyım.
-O benim şansım.
-Tamam, her ne haltsa.
So'nun bu sözünün ardından ikiside katıla katıla gülmeye başladı, karınları ağrıyana kadar. Gülmeleri son bulduğunda So:
-Hadi ama hasta biri bu kadar güler mi? Kurt gibi acıktım, bir şeyler yiyelim.
-Tamam olur, dedi Kevin ve o benim elimi tutup mutfağa kadar beraber gitmemizi sağladı.
Yemeklerimizi yediler ve So masadakileri toplarken Kevin'de bana yardım etti ve sonra So:
-Keşke her zaman hasta olsam da sen yanımda kalsan.
-Hayır, sakın öyle deme. Sen hasta olmada ben ne zaman istersen gelirim.
-Tamam, demem.
-Seni seviyorum.
-Bende.
-Bugün okula gitmesek iyi olur.
-Evet, bencede.
Günün geri kalanı ise buna benzer bir şekilde geçti, Kevin bütün gün biran olsun So'yu yalnız bırakmadı.